T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
YOZGAT / SORGUN - Mehmet Akif Ersoy Ortaokulu

İstiklâl Marşımız 101 Yaşında

12 Mart 1921 tarihinde kabul edilen, bağımsızlığımızın dile gelen sembolü, al bayrağımızın bülbülü; yanan yüreğimiz, coşkulu sesimiz, vatan mührümüz, İstiklâl Marşımız 101 yaşında..

12 Mart 1921 tarihinde kabul edilen, bağımsızlığımızın dile gelen sembolü, al bayrağımızın bülbülü; yanan yüreğimiz, coşkulu sesimiz, vatan mührümüz, İstiklâl Marşımız 100 yaşında... "Oku ve anla, hisset ve şükret, çalış ve ümit et, korkma ve inan!" çağrısı kulaklarımızda... İstiklâl Marşı'nın Kabulü ve Mehmed Âkif Ersoy'u Anma Günü dolayısı ile okulumuzda çeşitli etkinlikler gerçekleştiriliyor. İstiklâl Marşımızın Kabulünün 101. Yılı'nı görebilmek ne güzel! Ezelden beri, bir ve bütün olarak "korkmadan, istiklâlimiz için" milletçe hep var olduk ve olmaya da devam edeceğiz. Sizler bizim umudumuzsunuz sevgili çocuklar; adlarınız yankılanır evlerimizde yıllar boyu... Minik kuzularımız, vatan şairi Mehmed Âkif Ersoy'u tanısınlar ve adını öğrensinler diye dilimizin döndüğü kadar onu anlattık. Aslında her sene böyle oluyor; Âkif'i daha çok anlatmak istiyoruz ama boğazımıza düğümlenen ve konuşmaya mani olan o hâl yüzünden bir türlü istediğimiz gibi anlatamıyoruz, cümlelerimiz hep eksik kalıyor. Belki de eksik kalan çocukların yüreğinde tamamlanıyor... Çocuklarımız vatan şairi Mehmed Âkif Ersoy'u artık hiç unutmuyorlar. Ne zaman sorsak hep bir ağızdan gür bir sesle adını söylüyorlar. Muradımız da buydu zaten; şimdilik adını ve değerini bilsinler. Zamanla yeşerecek bu tohumlar. Hürmetin mayası erken yaşlarda mayalanır biliyoruz...

101 yıl önce... Millî Mücadele yılları, 1920'nin sonraları... Askerin ve halkın umudunu besleyecek, mücadele azmini perçinleyecek bir millî marşımızın yokluğu hissedilmiş ve yarışma fikri zuhur etmiştir. Millî Mücadele ruhunu Âkif kadar derinden hisseden bir şairdir aranılan. Mehmed Âkif Ersoy, millî marş için tertip edilen yarışmaya ödül konulduğu için katılmak istemez. Yapılan ısrarlar neticesinde ikna olur, Tâceddin Dergâhı'na kapanıp yazmaya başlar. Fakat basit bir 'yazmak' fiili değildir bu. Âkif başka bir âleme dalmış, her hâliyle hissetmiş de yazmış. Kimi vakit Dergâh'ın duvarına kazımış. Yürürken, uyurken, günlük hayatın olağan gidişi içinde bile, hep meşgul olduğu derinden gelen o şeyi hissetmiş ve yazmış; İstiklâl Marşı'nı. Maarif Vekili Hamdullah Suphi tarafından Meclis'te okunan şiir dinleyenleri coşturur, alkışlar göğe yükselir. 12 Mart 1921 tarihinde ise İstiklâl Marşı, yapılan oylamalarla resmen "Millî Marş" olarak kabul edilir. Resmi olarak ilk kez Meclis'te okunan İstiklâl Marşı büyük bir coşkuyla ve alkışlarla benimsenir. Mehmed Âkif henüz görüşmeler başladığında sessizce oradan ayrılır; ancak hisli bir yürek mahcubiyetinden böyle davranabilir. Âkif verilen ödülü bir derneğe bağışlar. İstiklal Marşı'nı da Türk milletine armağan eder ve Safahat'ına almaz. Yüce gönüllü Âkif daha nice yıllarda, günlerde ve gecelerde; kalbimize nakşettiği İstiklâl Marşı'yla, vatan sevgisiyle yaşayacaktır. Âkif'i anlamak nereden gelip, nereye gittiğimizi anlamaktır.

Neden bazı adımların sesi seneler sonra bile duyulur? Neden hiç görmediği bir şairin yanı başında hisseder insan kendini? Neden sözlük kullanmadan anlayamadığı kelimelerin içinde acı çeker insan? Anlayamadığı muhakkakken neden hisseder? Anlamaya çalışmak mı muhayyileyi daha çok besler? Âkif yürüyor önde, arkasında bir gölge. Hava karanlık ve soğuk, hafif bir rüzgâr esiyor. Âkif hiç ardına bakmıyor. İyi ki bakmıyor. Görünmekten korkuyor gölge. "2022'den geldim" demeye cesaret edemiyor. "Seni düşünüyor, anlamaya çalışıyor ama yeterince gayret etmiyorum" diyemiyor. Sadece O'nu izliyor, ardında olmasına rağmen sanki yüzünü de görüyor. Âkif'in yüzünü hep kederli gördükçe gölge de hüzünleniyor. İçi içine sığmıyor Âkif'in, soğukta terler döküyor. Yüreğindeki vatan kaygısı, elden avuçtan kayacak korkusuyla büyüdükçe büyüyor. Yemiyor içmiyor, elmacık kemikleri zayıf çehresinde dikkat çekiyor. Gözleri, Âkif'in gözleri ötelere bakıyor. O hüzünlü bakışlar asırları delip geçiyor. Hazin günlerin olanca ağırlığı üzerine çökmüşken hem geçmişi hem geleceği düşünüyor. Hem yitip gidene hem geleceğe ağlıyor. O kadar derinden hissediyor ki Âkif, yanıp kül olmamak için yazmak zorunda kalıyor. İçinden taşanlara harfler, kelimeler aracılık ediyor. Yüreğinden çağlayanlar şiir oluyor, şiirlerine ruhunu veriyor. O yüzden mi kabinin atışı hâlâ duyuluyor?

Bakıyorum şimdi sana zamana aldırmadan. Orada öyle dalgın, uzaklarda gözlerin. Coşkulu ve hiddetli bazen. Kararlı, sağlam, emin, inanmış bir kalp. Sızlayan yerin umudunu besleyen. Bir sedirin üzerinde kalbini dinliyorsun. Dergâh duvarları yetişiyor imdadına; yazıyorsun, kazıyorsun. İçinden taşıyor kelimeler. Ete kemiğe bürünmüş hislerin. Dışarı çıkmak istiyorsun, dışarısı soğuk. Ne zaman bir palto görsem aklıma sen geliyorsun. Yürüyorsun bir müddet, titremen gerekirken soğukta, sen terliyorsun. İçinden taşanlar seni korkutuyor, kalbin coşkuyla ritmini şaşırıyor. Elin ayağın titriyor bazen. Bazen de dingin bir hâl ile yavaş yavaş yazıyorsun. Sanki her kelime bir öteki için başlangıç. Sonunu görene kadar kaynayacak için. "İstiklâl" dediğinde, sonlandığında kelimeler, aldığın nefesteki huzur ödülün oluyor. Artık görünmek istemiyorsun. Geçsin istiyorsun nümayiş ve millet kavuşsun ulvi kelimelerine... Âkif, seni andığımda boğazıma düğümlenen şeyin adını bilmiyorum. Söylediklerin yankı buluyor ve nasibimiz kadar anlamak düşüyor. Seni hep düşünürken buluyorum, o sedirin üzerinde...

Korkmuyorum, inanıyorum; gökyüzüne baktıkça umudum çoğalıyor. Sen oradasın ve hep orada olacaksın. Sana bakacak ve yolumu bulacağım. Sen ezelden gelen bir nişansın. Birbirimize yazgımız var. Bazen seni üzüyoruz, kızıyorsun. Yükseklerden hâlimizi kim bilir nasıl görüyorsun. Haklısın, hem de çok... Ne olur darılma, ne olur gölgenden mahrum bırakma. Sen gökyüzünde açan çiçeğimizsin. Yeryüzünde sapasağlam kökler üzerinde gökyüzüne uzanırsın. Bağımsızlığımızın mührü sensin. Başlar üstünde, hep gönlümüzdesin. Unuttuklarımı hatırlamam lazım. Tam olarak bilemesem de hissediyorum; esaret bize yaraşmaz. Damarlarımızda akan kan yolunu biliyor. Zincire vurulamayan, darda zorda devleşen bir güç var, dağları devirebilecek bir güç... Ne kadar çabalarlarsa çabalasınlar sağlam kaleleri onları koruyamıyor; çünkü haksızlık yapanlar muhkem duvarlarla korunamazlar. Demir perdeler ah edenlerin iniltisiyle yıkılıverir. Yüreğimizde yeşeren bir tohum var. İnananlar için vatan türküsü bitmez. Ne isterlerse yapsınlar. İnancımızın tohumu asırlardır yüreklerimizde. Fark etmesek de orada... Kalk ve yürü, oku ve düşün, anla ve yaz, hisset ve kavra, aklını kullan ve kendine inan. Çok, daha çok çalış. Bilimde, sanatta, kültür ve edebiyatta önde yürü. Vatan savunmasını "vatan için en iyisini yapmak" olarak algıla ve artık söz sahibi ol! Sana bahşedilenleri gör ve Hakk'ın vadettiğini hak et. Beklemekten yoruldun mu? Yorulma, düştüysen kalk, umudunu besle. Gökyüzünde açan çiçeğine bak, umudunu tazele. Sen bu topraklarla yoğruldun. Hamurunda nice öz var. Kendindeki özü bil, bil de kıymet bil. Nice adsız kahramanın sesi sende yankılanır, nice uygarlık sende dirilmek için gün sayar. "Toprak" deyip başını çevirme, toprağın örttükleri senin mayandır, unutma! Şehitlerin yücelttiğini sakın aşağılara indirme, sakın! Zalime vereceğin tek bir kum tanesinin bile hesabını veremezsin, unutma. Vatan emanettir, ihaneti affetmez. Vatan bizim için candan öte candır. Neyimiz varsa vatan uğruna feda ederiz. Nereye baksak şehitlerimizin anısıyla göz göze geliriz. Tarihi eserler dört bir yanımızdan bize seslenir. Nasıl duyulmaz bu kadar ses? Her yanda ayrı bir ses, ayrı bir mühür, hep yaşanmışlık, hep bir çağrı; hatırla! Ne olur hatırla! El ne bilir kıymetini, ellerin elleri uzak olsun sevdamızdan. Vatan sevdamız, gökyüzünde açan çiçekle komşu olan sese emanettir. O ses ki; gök çiçeğinin yâranı, beş vakit bizi çağırandır. Hürmetle eğilir başlar, hürmetle kalkılır yeniden.  Yükselişin sırrına erişenler için, gök çiçeğiyle komşu olmak vaktidir artık. Tüm haklar helal edilir; öyle bir hak ki anlatmaya yürek dayanmaz. Sonradan gelenlerin duydukları içlerinde fırtınalar koparır gözlerinden yaş olur akar da, ya o zamanı yaşayanların ıstırabı, ya onların çağlayan yürekleri? İşte o yüreklerden biri Mehmed Âkif Ersoy olur ve eşsiz emanetini milletine sunar. İstiklâl Marşı bir hediyedir; bedeli ağır, kıymetli bir hediye. Kıymetini bilmek daimi vazife...

Bu anlamlı gün dolayısı ile İstiklâl Marşımızın 101'inci yılını kutluyor; hisli yüreğinden dökülenleri milletine hediye eden vatan şairi Mehmed Âkif Ersoy'u minnet ve rahmetle yâd ediyoruz. Ruhu şâd olsun. Âkif'in dediği gibi: "Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın!"

18-03-202218-03-202218-03-202218-03-202218-03-202218-03-202218-03-2022

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 18.03.2022 - Güncelleme: 18.03.2022 19:01 - Görüntülenme: 170
  Beğen | 2  kişi beğendi